Kastamonu’yu ,iki defa görebildim.Her iki ziyarette de ,Şeyh Şaban-ı Veli ziyaretinden sonra,”Ayağı Yanık Evliya “türbesini ziyaret etmiştik.Özellikle 2003 deki son ziyaretten sonra “Ayağı Yanık Sultan kimdir acaba?”sorusu beynimde çakılı çivi gibi kalmıştı.800 yıl önce,Kastamonu fethinde şehit düşmüş bir asker olduğu söyleniyordu.Genellikle, şehitlerin mezarları da evliya gibi ziyaret edilir.Fakat bu türbe evliyalaşmış bir askere ait olsaydı,”Ayağı Yanık Yiğit veya ayağı Yanık Baba” unvanları verilirdi.”Sultan” veya “Evliya” gibi unvan verilmesi,Ayağı Yanık’ın bir mutasavvıf veya ermiş olduğunu düşündürür.Geçen gün,Mevlana’nın Fih-i Mâfih’ini okurken 21 ci bölümde Şerif-i Pâ-suhte(Ayağı Yanık Şerif)der ki” başlığıyla karşılaştım.Mevlâna ,Şerif-i Pâsuhte’nin bir sözünü ele alarak”Bu söz berbat bir sözdür diyor.Şems-i Tebrizi’nin Makalat adlı eserini İran’da bastıran Muhammed Ali Muvahhid, Şerif-i Pâ-suhte’nin hicri 7ci yüzyıl ilk yarısında Konya’da veya civarında yaşamış bir irşad edici olduğunu söylüyor.Muvahhid’e göre,Mevlâna ve Şems’in tenkid ettiği Şerif-i Pâsuhte’ye, Muhakkık-ı Tirmizi, olumlu yaklaşmıştır.Şu halde,Kastamonu’daki “Ayağı Yanık”Türbesi büyük ihtimalle “Şerif-i Pâ-suhte”ye aittir.Kastamonu ve Sinop’un Selçuklular tarafından fethedildiğini düşünürsek,bu ihtimal uzak değildir.Kastamonu ve Türkiye üdebasına duyurulur.
Faruk Nafiz Çamlıbel
1940 lı ve 50 li yıllar Türkiyesinde, İstanbul,Ankara, Sıvas, Kars fark etmeden ,her hangi bir öğretmene,subaya ,hatta bir kitap okuyan kırtasiyeciye,bir devlet memuruna “Han Duvarları “deseniz ,”Yağız atlar kişnedi,meşin kırbaç şakladı/Bir dakika araba yerinde durakladı”cevabını alabilirdiniz.”Han Duvarları” şiiri bu kadar yaygın bir üne sahip idi.Yahya Kemal,divan edebiyatından da,Fransız şiirinden de,Edebiyat-ı Cedideden de hoşlananların şairi idi.Faruk Nafiz ise ,hem Yahya Kemal^den hem Edebiyat-ı Cedide’den hem de hececilerden hoşlanan bürokrat ve aydınların şairiydi.
Sol aydınlar veya sol ile ilgisi olmayıp kendilerini solcu göstermeyi yararlı sayanlar,bu iki isimle de ilgilenmezlerdi.1960 lı yıllar başlayınca Faruk Nafiz Çamlıbel,sırf Menderes’in partisinden milletvekili olduğu için Yassıada’ya gönderildi.O,memleketine küstü.Laylayloman takımı da Çamlıbel’e küstü.Fakat ayrıca bizde Toplumsal(İçtimai)vefa duygusunun da bir tahtası noksan olduğundan,1960 lı yıllar bitince,Çamlıbel nerdeyse unutuldu.Yalnız Faruk Nafiz değil,Orhan Seyfi Orhon da,Yalnız bu üç isim değil,Rıza Tevfik Bölükbaşı da unutuldu.Çamlıbel’in unutulması,Demokrat Parti ve Menderes Bayar ikilisini seven takımın vefa eksikliğinin,Orhan Seyfi Orhon’un unutuluşu da hemen hemen aynı eksikliği n kanıtlarıdır.Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın unutuluşu ise,siyasetle-sanatı birbirine karıştırmakta çok ileri giderek,bir zamanlar Nazım Hikmet’e yapılanın ters istikametinde bir vefasızlığın örnekleridir.Behçet Kemal Çağlar pek güçlü bir şair değildi.Unutulması çok garip bir mesele değilse de,Kemalist ahibba onu hatırlamalıydı.Bazı gençler,hececileri”demode “buluyorlar..Fakat aynı kişiler Baudelaire,Rimbaud,Valéry denince pür duygusallık kesiliyorlar.Halbu ki,hece veznini küçümseme mantığıyla okunurlarsa,bu şairler de hece vezni şairleridir.
Şu halde ne yapalım?
Bir fincan kahve,bitki çayı veya Rize Çayı eşliğinde,elimizde Faruk Nafiz Çamlıbel şiirleri olarak rahat bir kûşe’ye çekilelim.Alay etmeye değil,musiki dinlemeye ve Türkçenin güzel bir dil olduğunu bir daha duymak ve kabullenmeye hazır olarak bazı mısraları veya şiir bölümlerini yüksek sesle okuyalım.Çok beğenmeyebiliriz,beğenmezsek Faruk Nafiz bir şey kaybetmez.Fakat ,Türkçe şiir,belki üzerinde plastik şişeler,olan bir kirli nehir olmaktan kurtularak yine ana kaynağı arı duru Türkçe olan bir nehr-i aziz olmağa yüz tutar.