16 Mayıs 2011 Pazartesi

Medhal-2

II.

Bir tavus becerisiyle renkleri,
Sermesin önüme artık Mâzi,
Nağmeler yayılsa hemen şimdi,
İsfahan perdeleri isterdim…
Ağaçlar ve ağulu bir ağıt,
Günlerden derlenmiş bir âhenk,
Kader ve Çengelköy’de bir çeng…
Göklerin dürülmesi yakın mı ki?
Yırtılmasın mı yıpranmış yürek,
Ümit Alpertunga’sını sırladık...
Arzuları attık kuyulara;
Neden kendimizi dâima?
Gelecek elemlere hazırladık… Hüsrev Hatemi






Medhal

MEDHAL
I.

Musikicibaşı, sen iyi bilirsin
Sudan olduğunu her dirinin;
Kederler ki gözyaşlarından can bulurlar,
Sevinçlerden daha diridir onlar.
Şimdi vâr olmayan o bahçeler,
Bir de yeraltı suları izlensin;
İzlenmelidir de nedendir,
Çekildi bir köşeye arzûlar…
Elem demidir ve bu bezmin,
Dağılması yaklaştı, bu hazin;
Her dirinin, bahçelerin ve kederin,
Göğe yükseldi suyu, bulut yok.
Geri dönmez o su, ey mutrip,
Dönse de göremem ki ben...
Güllerin şevki yok ey mutrip,
Sadece hakkı var kederin.    Hüsrev Hatemi





8 Mayıs 2011 Pazar

Yol Sonunda Reddiye

YOL SONUNDA REDDİYE
Kimse ihtiyaç duymasaydı sevgiye
Güzel ve kısa anlardı. Yoksa hayalim,
Hayalimle mi dolmuştu billûr şişe?
Itır yok, şişe boş, hiçlik kasırgası;
Duygu tanımaz bir karayel işte...
Bir karayel bu şimdi kasıp kavuran,
Son yolculuğunda yürek kadırgası.
Suç onun, sevgiye ne gerek vardı...
Dost sesler mutluluktur ıtır dolu ve billûr,
Bir gün boşalır içi bir sesin, mâlum olur,
Artık kalbimiz kutup denizinde ve yalnız.
Tanrım suç kimindi, nerde hata yaptık?
Keşke sevgiye muhtaç olmasaydık…
İşte ama lâkin ricâ ederim fakat,
Şimdi asla ona gerek duymasaydık...
Ne kadar uzardı düşler, günlerse çok kısaydı
Olaylar geçip gitti, yüreğim yerinde saydı
Bir yere varamadı, ölümse arkasında,
Suç onda sevgiye ne gerek vardı?
Hep başka şartlar düşlerdi, bir de uzak iklimler
Gidenlerden güzel miydi gelen mevsimler?
Yolda düşüp kaldılar şimdi unuttum kimler,
Lütfen lâkin ama tekrar söylemeliyim,
Kimse sevgiye muhtaç olmasaydı.
       HÜSREV HATEMİ




Düşsel Süvari

DÜŞSEL SÜVÂRİ 
Suvar atını, sen düşsel süvâri,
Serin sularında göklerin...
Bir daha olmayacak ki seferin.
Bizi kiminle bilirdin ey can?
Bu kent,
Herşeyin kirlendiği bir şehirdir
Of çocuk elemler sana göredir
Hüzün senin için biçilmiş kaftan,
Sahi sen bizi kiminle bilirdin ey can?
Çocuk, seni gördüğümü kim söyleyebilir
Nerde düşsel refref ve su içtiği nehir,
Nerde düşlerde dolu içiren pir?
Kim duvardaki sazı indirebilir...
Düşsel süvariyi kim geri getirebilir?
Ah çocuk, işte şimdi elemler sana göredir...
                                                              HÜSREV HATEMİ 

















Otuz Yıl Sonra Berlin

OTUZ YIL SONRA BERLİN
Kayzer Wilhelm kilisesi önünde,
Bir tek Hippi kalmamış...
“Çiçek çocukları”, yerlerini
Kimseye devretmeden,
Meydanı terketmişler.
Yirmibirinci yüzyıl eşiğinde,
Giritli Aziz Bey susmuş;
Artık Berlin Müslüman mezarlığından
Kimseye seslenmiyor,
Çünkü, Aziz Bey de biliyor ki,
Biz artık çok değiştik…
Havel’in yaban ördekleri
Sayıca azalmış, fakat
Yine de kuşça yüreklerinde,
Yaşama sevinci olduğu
Kanat seslerinden okunuyor..
              Hüsrev Hatemi   Berlin 1998.








7 Mayıs 2011 Cumartesi

Uzlet Köşesi

UZLET KÖŞESİ
Yıllar birikir ardımızda, yürek,
Yıpranır ve soluk daralır
Güneşli geniş bulvarlardan,
Isıtan dost tebessümlerden
Uzlet köşemize ne kalır?
Hele elden gidince teselliler
Teslim oluruz teessüflere…
Mazinin seyrüsefer memurları,
Sühulet gösterirdi seyyahlara
Keder ki bir siyâhi seyyahtı, onu sen,
Onu sen hoş tutmadın ey yüreğim!

Güller dökülür bülbül ölür, sevgi gider
Çimen çocukları yeşerir sonra,
Onlar da çekilir birer birer,
Neydi ey yürek ne sandın ki?
Hüzün kalır mıydı gitmişken sevgi.
Bir gün “Devletle efendim” diyerek,
Hüznü ve Sevgi’yi uğurlayan kimdi?
Ey yüreğim ne kadar da değiştin,
Seni tanıyamıyorum inan ki...
Dört yönden uğultusu olayların,
Yine düğümlendi dün ve yarın;
Taş döşeli bahçede ağaçların,
Altında kızıl ve sarı yığın,
Belirdi, demek ki sonbahardır...
Gün ardı karanlık güz ardı kardır Hele elden gidince teselliler,
Yalnızlık köşemize ne kalır?
Teslim oluruz teessüflere.
                                                     Hüsrev Hatemi

Çengelköy'de Bir Çeng-2

Bir tavus becerisiyle renkleri,
Sermesin önüme artık Mâzi,
Nağmeler yayılsa hemen şimdi,
İsfahan perdeleri isterdim…
Ağaçlar ve ağulu bir ağıt,
Günlerden derlenmiş bir âhenk,
Kader ve Çengelköy’de bir çeng…
Göklerin dürülmesi yakın mı ki?
Yırtılmasın mı yıpranmış yürek,
Ümit Alpertunga’sını sırladık...
Arzuları attık kuyulara;
Neden kendimizi dâima?
Gelecek elemlere hazırladık…

Çengelköy'de Bir Çeng-1

MEDHAL
I.

Musikicibaşı, sen iyi bilirsin
Sudan olduğunu her dirinin;
Kederler ki gözyaşlarından can bulurlar,
Sevinçlerden daha diridir onlar.
Şimdi vâr olmayan o bahçeler,
Bir de yeraltı suları izlensin;
İzlenmelidir de nedendir,
Çekildi bir köşeye arzûlar…
Elem demidir ve bu bezmin,
Dağılması yaklaştı, bu hazin;
Her dirinin, bahçelerin ve kederin,
Göğe yükseldi suyu, bulut yok.
Geri dönmez o su, ey mutrip,
Dönse de göremem ki ben...
Güllerin şevki yok ey mutrip,
Sadece hakkı var kederin.

                                Hüsrev Hatemi