12 Ekim 2013 Cumartesi

Sürgünden Dönüş

                        Sürgünden Dönüş
                   -I-
O kentin kapısı önünde ;
Kuşkularla kuşatılmış ve dalgın,
İç kentim  miydi bu, dış kent mi,
Bilemem, bunu şimdi sormayın…
Karanlık bastırıyorken girdim;
El ayak çekilmiş dar sokaklardan,
Bir ağaç altında oturmuştum, huzursuz
Üşümüş ve türlü tehlikeye maruz,
Karşı tepede bir konak
Bir iki penceresi ışıklı…
Tepe eteğinde ,  güneşin yasını tutan,
Karalar giymiş bir koru
Koru değil  “meşcere “  diyordum,
Çünkü içim makbere gibiydi,
Ortaçağda bir gece yaşıyordum..
Bu kentle ilgili bir anım yoktu…
Kentin adından da habersiz
Sadece altında oturduğum ağacın
Nefes aldığını hissediyordum.
                     -II-
Huzursuz ,üşümüş,türlü tehlikeye maruz
Dışım buz kesmiş , yüreğimde buz
Yaslı bir beste, yüreğimden
Beynime doğru yükselirken
Hatırladım ki birden,
Bu kent benim sürgün kentim ve,
Kendimi buraya süren de  Ben.
                 -III-
Hâfız “kısa bir süre mümkün ancak,
Birbirimizi görme saadeti”
Demişti bunu nasıl unuttum?
Bu saadetten bir iki yudum,
Ya da doyasıya nazar etmek,
Kesin kurtarırdı beni sürgünden
Görünmez bir elle kaldırıldım
Kendi dünyama geri alındım…
Yas giysisinden soyunmuş ağaçlar
İçimde ne makbere ne makber
Sadece Şirazlı Hafız^dan  gelen uyarı:
“Kısa bir süre mümkün olacak,
Birbirimizi görme saadeti”
O halde ,gelir mi  acaba?
Ona  doyasıya   nazar edeyim
“Alemin seyir defterine,
Devamımız kaydedilmiştir”

Yine de..     
Kendimle baş başa kalınca
Çok defa,
Hava  soğur , anılar tipisi başlar
  Kar zerreleri  yüzümü  acıtır,  burnum alnım buz gibi
 Bu yağış, bazan  iri taneli bir dolu
Nerdeyse kafatasımı kıracak,
Dua  ve  Ümitlerin  şöminede yandığı
Ruhumun dağ evine dönerim.
Ümitler ısıtmaz insanı ruh kışında,
Saman alevi gibi yanar ve sönerler
Kurtarıcı olan dualardır ancak,
Duaların ormanını beslemedikçe
Sonumuz donmak.
Ayrıca  Ruhumuzun  dağ evinde,
Ölümden sonra da önce de

Yalnızlığımız mutlak.

Anılar Tipisi

Kendimle baş başa kalınca Çok defa, Hava soğur , anılar tipisi başlar Kar zerreleri yüzümü acıtır, burnum alnım buz gibi Bu yağış, bazan iri taneli bir dolu Nerdeyse kafatasımı kıracak, Dua ve Ümitlerin şöminede yandığı Ruhumun dağ evine dönerim. Ümitler ısıtmaz insanı ruh kışında, Saman alevi gibi yanar ve sönerler Kurtarıcı olan dualardır ancak, Duaların ormanını beslemedikçe Sonumuz donmak. Ayrıca Ruhumuzun dağ evinde, Ölümden sonra da önce de Yalnızlığımız mutlak.

Bir Garip Şarkı

Her sabah, bu âleme geri gelişimde, Bir ışık, bir de acı olur yüreğimde… Işık ,Tanrı’dan ve Sevgiden Acı ise, mesafeden sadece. O Işık, coşkuya dönüşür hemen, Yüreğime değince… Bu coşku ân olur beni çocuklaştırır, Düşsel bir çocuk tutar elimden, Eminönü’nde, Şişhane’de Nişantaşı’nda gezdirir kendi keyfince. Çocuktur çok sıklıkla küser, darılır, O zaman Kânun-i Evvel gelir Bir tipi bir kar , fırtına Ve Işık, çocuğun sandığına Konarak, Karlar altında bir gömü olur Günlerce. Hüsrev Hatemi
Her sabah, bu âleme geri gelişimde, Bir ışık, bir de acı olur yüreğimde… Işık ,Tanrı’dan ve Sevgiden Acı ise, mesafeden sadece. O Işık, coşkuya dönüşür hemen, Yüreğime değince… Bu coşku ân olur beni çocuklaştırır, Düşsel bir çocuk tutar elimden, Eminönü’nde, Şişhane’de Nişantaşı’nda gezdirir kendi keyfince. Çocuktur çok sıklıkla küser, darılır, O zaman Kânun-i Evvel gelir Bir tipi bir kar , fırtına Ve Işık, çocuğun sandığına Konarak, Karlar altında bir gömü olur Günlerce. Hüsrev Hatemi