Son yıllarda orman niyetine hep çam ormanları gördüğümden, karışık ağaçlardan oluşan ormanların güzelliğini unutmuştum.Bu yılın Temmuz ayının başlarında iki gün,Kırklareli’nin Demirköy ve İğneada bölgelerinde geçti.Çam ormanlarının arkasından konuşmuş gibi olmayayım,Çam ormanları da güzel,fakat asıl orman güzelliği,gürgen,kayın,dişbudak,ıhlamur,meşe topluluklarıyla hissediliyor.Ormanla söyleştiğim bu iki gün içinde,bir benzetme canlandı kafamda…Benim çocukluğumdan,1970 li yıllara kadar,Türk şiiri,bir orman görünümdeydi.Fuzuli,Necati ,Hayali şiiri başka bir ağaç türüydü.Yunus Emre,Pir Sultan Abdal şiirleri ise başka bir ağaç türü.Yahya Kemal şiiri Çınar benzeri akçaağaç gibiydi.Bir yönüyle Baki’ye benziyor(çınar)bir yönüyle akçaağaça(yeni şiirleri).
Bazı şairler in şiirleri bodur meşe gibidir.Hem seversiniz,bu toprakların ağacıdır çünkü,hem de bir çınar ağacı kadar etkileyici bulmazsınız.Bazı şairlerin şiirleri süs ağacı gibiydi,ormanda boşuna aramayın.Ama salonlarda istediğiniz kadar,vitamini ve suyu verilen süs ağacı şiirler.1970 li yıllardan sonra,Türk Şiiri ormancıların “çakma orman dediği”çam ormanları görünümü almağa başladı.Şarkı güfteleri olmak için yazılan şiirler de “gelir getirsin,duyguları tutuşturacak kibrit çöpü yapmağa yarar”diyerek ekilmiş kavak topluluklarına benzemeğe başladı.Gelir düşünülerek dikilmemiş olan kavaklar ,insana “uzun gavah gıcım gıcım gıcılar/Ana benim sol yanımda sancı var/Ben ölürsem benden daha genci var” gibi ilhamlar verirdi .Yirmi yılda kesilmek üzere dikilen kavaklara ise,acıyarak bakıyorsunuz.İşte şarkı güfteleri olsun diye yazılan şiirler de, bu ikinci tip kavaklara benziyorlar.Güzel,ama gıcım gıcım gıcırdayan kavak değil,kibrit olmak için dikilmiş kavaklar.
1970 li yıllara kadar,şiirler çok fazla sayıda türlere ayrılmıştı,bu türler de aynen botanikteki gibi ,iki kelimeyle sınıflanabilirdi.Mesela akçağacın bir tipine “Acer pseudoplatanus”diyoruz.Birinci kelime “acer”bütün akçaağaçların adıdır.”Pseudoplatanus”ise bu akçaağacın yapraklarının çınara benzediğinden verilmiş”alt tür”adıdır.Çocukluğumda Yahya Kemal ,hem çınara hem akçaağaca benzeyen bir ağaç tipi demekti.Yunus Emre “halk şiiri yapraklı Çınar ağacı”denecek türde bir şiiri temsil ederdi.Orhan Veli,bir süs ağacıydı.Nazım Hikmet,büyük bir çitlenbikti.Rıza Tevfik Bölükbaşı bir ıhlamur ağacıydı.Tevfik Fikret At kestanesi,Cenap Şahabettin gürgen,Ahmet Haşim erguvan ağacıydı.Aşık Veysel,meşeydi.Hepsi ormana ayrı bir güzellik verirken,Orhan Veli de salonlara güzellik verirdi.Sonra bir şeyler oldu,şiirimiz,güzel de olsalar çam ağaçları gibi hepsi az çok birbirine benzer bir görünüm aldı.Salon bitkilerinden bazıları dile gelip “ben salon bitkisi değilim,aziz ülkemin en birinci ağacı benim”diye haykırmağa başladılar.Bazı salon bitkileri,yakası açılmadık küfür sallamakla ,başkaldırı şiiri söyleyen bir çınar saydılar kendilerini.Salon bitkileri de Allah yaratığıdır ve onlara da iyi bakmalıyız.Ama her dediklerine inanmadan.Çam şiirler de güzeldir.Fakat unutmayalım Türk şiiri bu topraklarda dokuz yüz yılı aşan bir zamandan beri var.Ayrıca bu şiir bir orman.Bütün ağaçların hakkını verelim ve ormana iyi bakalım.Süs bitkisi şiirlere de,turfanda meyva ve sebze şiirlere de özen ve sevgi gösterelim.Toplum halinde ve “kalkın ey ehl-i vatan”diyerek böyle değişimleri yapamayız.Çünkü insanlar da bir orman gibidir.Meşe,çınar,ıhlamur,kayın,çitlenbik,ısırgan otu,sarmaşık insanlar,diğer ağaçların da varlığını ve güzelliğini fark etsinler,bu da reform demektir.Bir örneklikten kurtuluş demektir. Hüsrev Hatemi