9 Şubat 2011 Çarşamba

  AYLIK CERİDE

"Mestane nukuş-ı süver-i aleme baktık"
Naili gibi.
Kocası askerde bir kadının, çocuğu menenjitten ölüyordu.
İstanbul'da 1968'de.
Kadın bir kitap sayfasında değildi, yaşıyordu.
Parasızlık mutlak hakikatti onun için,
Bütün kelimeler parasızlığı hatırlatıyordu.
"Be Revani sana neler dediler
Bal tutan parmağın yalar dediler"
Demiş Revani bir zamanlar.
Mestane nukuş-ı süver-i aleme baktık,
Gerçekten bal tutan parmağın  yalıyordu. ...
Uzun tüyleriyle mağrur ve mütekebbir
Bir tekir kedi,
Sivri dişlerini gösterdi esnedi hastane bahçesinde.
Yukarıda bebek, kısa ve amacı bilinmez ömrünün,
Son dakikalarını yaşıyordu.
Anne esnedi uykusuzluktan,
Çok sorunlu bir gün başlıyordu. ...
İmam, fakir ilmühaberi, belediye... ....
ve biz sorduk sarı çiğdeme
Sen nerede kışlarsın diye...
Pir Sultan gibi.
O bücür sarı çiğdem kükredi aslan gibi,
"Bıktım sizin şairaneliğinizden,
Deliliğinizden, divaneliğinizden,
Birbirinize biganeliğinizden.
Küçücük bebeler bakımsız ölür,
Analar ne para ne ilaç bulur,
Sonra da cici beylerime
Benim kışladığım yer dert olur"
Sarı çiğdem burnundan soluyordu
Anladık ki bu şairanelikte de iş yoktu…
Bir “fan klüb” kurduk avunmak için
Pul karşılığında şarkı sözü gönderdik
Ve berber yüzü görmemiş kişilerin resimlerini
Ki onların, yarının büyükleri, şimdiden bellemişti
                                                                          İsimlerini.
“Yaralı sineme bal ile tuzu ekeyim deeğleneyim  bir zaman”
Demiş şair.
Biz de Emreler Anadolu’sunda, Rumiler  Anadolu’sunda
Bozuk Türkçeyle miyavladık bir zaman.
Ya o çocuk, o anne, diğerleri ne oldu?
Hiiiiiiiiç,
Her şeyle daha iyi gider iç,
Ne zıkkım bulursan iç
Ve unut utanmayı.
Sene 1968, aylardan nisan ayı,
Ve bunlar da bizim temaşa ile geçemediğimiz
                                                  Nukuş-ı suverdir.    Bir 1968 şiiri Hüsrev Hatemi